Nedensellik İlkesi

Nedensellik (ilkesi)
Her şeyin, her olayın bir nedeni olduğunu; aynı koşullar altında aynı nedenlerin aynı sonuçları doğuracağını dile getiren ilke. En yalın anlamıyla biri diğerinin nedeni olan iki şey arasındaki ilişkinin dayandığı ilkeye nedensellik ilkesi denir. Kuşkusuz, bu noktada iki olaydan birinin neden; ötekinin sonuç olmasını sağlayan şeyin ne olduğu önem kazanmaktadır. Genellikle bu sorun, nedenin sonuçtan önce gelmesiyle çözümlenmeye çalışılmıştır. Günümüz felsefecileri nedenselliği daha çok tek yönlü bir ilişki olarak ele alır; yani a, b’nin nedeniyse; b, a’nın nedeni olamaz.

Ortaçağ felsefesi boyunca süren Aristoteles’in dört neden öğretisinin ağır etkisi, XVI. yüzyıldan başlayarak kırılır. Çağcıl (modern) felsefenin nedensellik ilkesine bakışının biçimleneceği bu süreçte aslan payını temel bilimlerin sağladığı olanaklar alacaktır. Özellikle ısı üzerine incelemeleriyle dikkat çeken Novum Organum’un yazan Francis Bacon ile onun ardından René Descartes, doğudaki gözle görülecek kadar çeşitlilik arz eden değişimin nedeni olarak devinimi görür.

Descartes, Aristoteles’in mirası skolastik biçimsel neden anlayışını bir kenara koyarak, maddeyi devinimsiz saysa da artık nedensellik ilkesinin eski dönemlerden daha farklı bir yeri olacaktır. Giderek güçlenen nedensellik ilkesine ilk ciddi eleştiriyi David Hume getirir. Hume, nedenselliği bir önkabul olarak benimsemekten yana değildir; nedenselliği, idealar (düşünceler/kavramlar) arasındaki ilişkiye indirgeyen Hume, ideaların kökenlerini ruhbilimsel açıdan açıklayan bir görüş geliştirir. Olaylar arasındaki düzenliliğin yinelenmesinin doğurduğu alışkanlıktan beslenen Hume, nedensellik ilkesinin varlığından kuşku duyulmasına yol açar. Hume felsefesinde can bulan bu keskin kuşkuculuğu Alman filozof lmmanuel Kant dengeleyecektir.

Kant’a göre bir olayın nedeninin beklenen sonuçlardan bambaşka bir sonuç doğurması, nedensellik ilkesinin kendisinin varlığından kuşku duymaya yetmez. Hume’un yalnızca bir düzenlilik dediği durum, Kant’ın ellerinde apriori çerçevenin yapıtaşları olacaktır. Hegel’le birlikte nedensellik ilkesi ideanın gelişim biçimine dönüşür. Hegel, kendi başına saltığın başkalık olarak açığa çıkan görünüşlerinin yeniden kendisine dönerek özdeşliği doğurduğunu öne sürer. Nedensellik yolunda olup biten herşey, Saltık Tin’in kendini açarak başkalaşması; sonunda kendine dönerek özdeşlik kazanmasından başka bir şey değildir.

Nedensellik ilkesi, metafizik kuramları açısından oldukça kapsamlı ve güçlü bir aygıt olma özelliğiyle önplana çıkmış olsa da, özellikle Hume’un getirdiği eleştirilerden sonra, bütünlüklü bir bakış açısı sağlamada oldukça zayıf kalmıştır.


Felsefe Sözlüğü- A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder